30 Ocak 2017 Pazartesi

34'ncü Padişah Sultan II'nci Abdülhamit


Sultan Abdülmecid ile Çerkez asıllı cariye Tür-i(Tiri)Müjgan Kadın Efendi'nin oğlu olan Sultan II'nci Abdülhamit, 21 Eylül 1842'de İstanbul'da doğmuş, 1876 yılında tahta çıkmış, aralıksız 30 yıl (1908) süren ve "İstibdat Dönemi"diye de anılan bir padişahlık dönemi yaşamış, II'nci Meşrutiyet'in ilanı sonrası tahttan indirilmiş, üç yıl Selanik doğusundaki Alatini Köşkü'nde ikamet etmiş, Balkan Harbi sonrası bölgenin boşaltılması sebebi ile 1912'de İstanbul'daki Beylerbeyi Sarayı'nda zorunlu ikamete alınmış, 10 Şubat 1918'de de İstanbul'da vefat etmiştir.

Şehzadeliği süresince Saray ortamlarından uzak, Maslak Köşk'ünde oturmuş, Saltanat öncesi ve esnasında kişisel gelirini değerlendirme anlamında borsa ile yakından ilgilenmiş, bu konuda Rum bankacı Zarifi ve Ermeni borsacı Assani'den destek almıştır. Sanata düşkünlüğü sebebi ile döneminde, Saray'da opera, operet, tiyatro ve tuluat etkinlikleri düzenlenmiştir. Kişisel olarak fotoğrafçılık, marangozluk ve oymacılık merakı vardır. Cülus ve doğum yıldönümleri için tören ve kutlamalar düzenletmiştir. Cariye kökenli sekiz Kadın Efendisi, beş de ikbali(Nikahsız Cariyesi) olmuştur.

Sultan Abdülhamit, 1876'da Kanun-i Esasi'nin ilanı ile birlikte geldiği saltanatta, 1877-1878 Osmanlı-Rus harbini gerekçe göstererek Meclis'i dağıtmış, anayasayı askıya almıştır. Devlet idaresini, Dolmabahçe Sarayı yerine,  Beşiktaş Yıldız korusu içine yaptırdığı, etrafı yüksek duvarla çevrili, karakollarla korumaya alınmış Yıldız Saray'ından yürütmüştür. Saray'a, sonraları çalışma büroları ve pavyonlar da ilave edilmiş, bir kaç yüz metre ilerisine de Hamidiye Camii inşa ettirilmiştir. Saltanatı süresince İstanbul dışına çıkmamış, yılda iki kez bayram namazı için Sinan Paşa Camii'ne ve bir kez denizyolu ile Hırka-i Şerif ziyaretine gitmiş, zorunlu olmadıkça İstanbul içinde de dolaşmamıştır.

Sultan Abdülhamit'in saltanatı süresince Sadrazam ve Nazırlar, aldıkları talimat gereği devletin veya İstanbul'un önemsiz her konusu ile (çeşitli tesis açılışı, toplantı, karşılama, resepsiyon vb.) ilgilenmişler, önemli konularda ise Hükümet yetkilerinin tamamını Abdülhamit, kendisi kullanmıştır. Bu dönemde "Yıldız ve Burun" kelimelerinin kullanılması yasaklanmıştır. 1879 yılında ise çok etkili bir hafiye ve jurnal sistemi kurmuştur.

Kendisi idare ile ilgili görüşlerini ise şöyle ifade etmekte idi; "Meşrutiyet ile idare edilebilmek için memleketimiz kafi derecede olgun değildir. Bu, idarede herkes için eşitlik demektir ki, bizde böyle bir şey düşünülemez. Muhakkak olan bir şey varsa, bunu istemekle memleket ve Ordu içinde ayrılık ve itaatsizlik tohumlarını ektikleridir. İmparatorluğumuzda vatan fikri ilk planda gelmemeli. İman ve Halife aşkı başta, vatan sevgisi ikinci derecede olmalıdır. Geniş bir haber alma teşkilatım vardır ki, hiç bir şey benden saklanamaz.İmparatorluk dahilinde cereyan eden her hadiseden haberim vardır. "

"Bizde sansür elzemdir. Müesseselerimizi garptaki gibi mütalaa etmeye imkan yoktur. Tebaamıza çocuk muamelesi etmeye mecburuz, hakikaten de büyük çocuklardan farkı yoktur. Hükümetimiz halkın fikrini zehirleyecek her şeyi halktan uzak tutmaya çalışmalıdır. Çok fazla Sadrazam değiştirdiğim söylenmektedir ise de bu doğru değildir. II'nci Mahmut zamanında daha fazla Sadrazam değişmiştir. Ne kadar değişiklik olursa olsun, unutulmamalıdır ki asıl Sadrazam benim."

Jurnallerle ilgili diğer bir bilgiyi ise Sultan'ın musahibi ( sohbet edilen, fikri sorulan, danışılan çoğu Sudan'lı zenci haremağası) Nadir Ağa vermektedir. "Hürriyetin ilanından sonra, bir kaç ay, kimse jurnal vermeye cesaret edemedi. Efendimiz bu durumdan çok rahatsızdı. Başkatip Ali Cevad, Padişahı bu illetten kurtarmak için çok uğraştı ama başarılı olamadı. Efendimiz yine, gizlice, tütün kıyıcısı Mustafa Ağa ve musahib Cevher Ağa vasıtasıyla Nadir Fevzi, Ali Kemal, ve Tayyar Bey'lerden tütün kutusu içinde jurnaller almaya başladı. Padişah Efendimiz okuduktan sonra jurnali yok eder, fermanını aynı kutuya koyar ve Cevher Ağa vasıtasıyla  Mustafa Ağa'ya iletirdi."

Abdülhamit saltanatında; İstanbul Terkos ve Hamidiye içme suyu şebekeleri yapılmış. Eğitim ve öğretimde Tıbbiye, Mülkiye, Hukuk, Maliye, Eczacı Mektepleri ile İstanbul'daki yeni rüştiye ve sıbyan mektepleri yanında açılan özel okul(Azınlık ve Yabancı Din Okulları) sayısı ise 30'a ulaşmıştır. Şişli Etfal Hastahanesi ile Darülaceze, açılan diğer kurumlardır. Haberleşme için telgraf alt yapısının tesisi, Almanlara Bağdat Demiryolu imtiyazının verilmesi, Haydarpaşa ve Sirkeci Gar'larının yapılması, Yıldız Arşivi ve Kütüphanesi ile Hazine-i Evrakın (Başbakanlık Osmanlı Arşivi) kurulmasını sağlamıştır.

Bu dönemin en önemli olayı Düyun-u Umumiye’nin kurulmasıdır. Toprak kaybı olarak; İngilizlere Kıbrıs'ın verilmesi, 1881'de Fransızların Tunus'u, 1882'de İngilizlerin Mısır'ı, 1908'de Yunanistan'ın Girit'i, Avusturya'nın ise Bosna-Hersek'i işgali yaşanmıştır. Uzakdoğudaki Müslümanlar üzerinde Halifelik nüfuzunu anımsatmak amacı ile Japonya'ya gönderilen Ertuğrul savaş gemisinin 600 civarında personeli ile batması ise diğer bir acı olaydır. Kürt Aşiretlerinden Hamidiye Alaylarının kurulması da bu dönemde olmuştur. Dönemi bitiren olay ise üzerinde çok konuşulan 31 Mart Ayaklanmasıdır.
Saygılarımla. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.