30 Ocak 2017 Pazartesi

Burası Vatan Toprağıdır, Terk Edemeyiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk


Ormancılığın kurumsallaşmasında etkili olan en önemli siyasal ve ekonomik gelişme 1853-1856 Kırım Savaşı’dır. Osmanlı Devletinin, savaş sırasında milyonlarca altın borca girmesi, savaş sonunda imzalanan Paris Anlaşması ile özellikle azınlıklara ait  borçların ödenemez hale gelmesi sonucu, çare için başvurulması düşünülen kaynaklardan birisi de ormanlar olmuştur.

Bu maksatla; 1856 yılında ormancılık çalışmaları için oluşturulan heyetin başına Fransız Orman Uzmanı Louis Tassy getirilmiş ve görevde kaldığı 8 yıllık süre içinde;
Orman Okulunun açılması ve Orman Nizamnamesinin hazırlanması,
Ormanlarımızın keşfi (envanteri), 
Orman teşkilatının kurulması ile görevlerinin tespiti çalışmalarını yapmıştır. 
Mecelle hükümlerine göre yönetilen ormancılıkla ilgili ilk doğrudan düzenleme 1870 yılında Orman Nizamnamesi ile yapılmış ve uygulama 1937 yılına kadar sürmüştür. Bu tarihte yürürlüğe giren 3116 sayılı orman kanunu, ülkemizde orman kaynaklarının yönetimi açısından bir devrim niteliği taşır.

1937 tarihli bu kanun, 1956 yılında, yerini halen yürürlükte olan 6831 sayılı kanununa bırakmıştır. Takip eden dönemde ormancılık örgütlenmesinde;
1969-1981 arası Orman Bakanlığı'nın kurulması,
1981-2003 arası önce Tarım, daha sonra Tarım ve Köy İşleri ile birlikte anılma,
2003-2011 döneminde Çevre ve Orman Bakanlığı olarak yapılanma,
2011 yılında Çevre, Orman ve Şehircilik Bakanlığına dönüşme ve 26 gün sonra çıkarılan bir başka KHK ile bu bakanlığın da  Orman ve Su İşleri Bakanlığı ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı olarak ikiye ayrılması, her bir yapılanma esnasında her yönü ile yaşanan çok ciddi kaynak  sarfiyatı.

1960 yılı itibarı ile var olan bilgilere göre; ormanlarımızın 10-12 milyon hektar olduğu tahmin ediliyordu.1963-1972 yılları arası yapılan envanter çalışmaları sonucu,yaklaşık 20.2 milyon ha.orman ve 927 milyon m3 ağaç servetinin olduğu (topraklarımızın %22-23'ü kadar) belirlenmiştir. Son verilere göre ise ormanlık alanlar 24.4 milyon hektara yükselirken ormanların ülke geneline oranı ise yüzde 26.57'ye çıkmıştır. Bu oran Dünya ortalamasına yakındır. Zira FAO verilerine göre, Dünyanın yüzde 28.5'i ormanlarla kaplıdır. Ormanla örtülü olma oranı Güney Amerika'da yüzde 51, Birleşik Devletler Topluluğu'nda yüzde 35, Avrupa'da yüzde 27, Orta ve Kuzey Amerika'da yüzde 25, Afrika'da yüzde 18, Asya'da yüzde 17,Okyanusya'da yüzde 10 civarındadır (FAO,1994).

Ancak, ülkemiz ormanlarının nitel durumu incelendiğinde; fazla iyimser olmamak gerektiği ortaya çıkmaktadır. Zira ülkemiz ormanlarının yaklaşık yüzde 52'si ( % 51.9) bozuk yapıdadır. Bozuk nitelikteki ormanların kapalılıkları 0.1'in altındadır. Sadece kapalılığı 0.1'in üzerinde olan orman alanları dikkate alındığında ülke geneline olan oranının %12.8'e gerilediği görülür ki bu oran dünya ortalamasının çok altındadır.

Öte yandan 1980 yılı Türkiye Orman Envanteri Sonuçları'na göre, ülke ormanlarının her yıl 27.7 m3 arttığı, buna karşılık 35-36 milyon m3 tüketimin gerçekleştiği, dolayısıyla yılda 7-8 milyon m3 fazladan tüketimin gerçekleştiği, nüfus artışı değerlendirildiğinde 25-30 yıl sonra orman varlığının oldukça azalacağı düşünülmekteydi. Ancak bu tahmin, ormanlarımızda yıllık stok artışının 34 milyon m3 düzeyine çıkması, ülke nüfusundaki artışa rağmen yıllık odun tüketiminin ise 29 milyon m3'ler seviyesine gerilemesi sebebi ile doğru çıkmamıştır.

Fakat şunu hemen belirtmek gerekir ki; gelinen noktada ulaşılan seviyenin ormancılık politikalarından ziyade sosyo-ekonomik gelişmeler ile enerji politikaları, gelişen teknolojiler vb. ile bağlantılı olduğunu söylemek de yanlış olmayacaktır. Türkiye ormanları 1980'li yıllara kadar bir azalış, 1980'li yıllardan sonra da bir artış trendi yakalanmıştır. Tüm bu olumlu gelişmelere rağmen ülke ormanlarının verim gücü Avrupa ülkelerine kıyasla  düşüktür. 
Ülkemizde hem orman alanlarımızın hem de verim gücünün artırılması için eğitimli ve bilinçli bir nesil yetiştirme zorunluluğu, yüksek teknoloji ürünü teçhizat ve donanım kullanımı ile caydırıcı hukuki düzenlemelerin yürürlüğe girmesi, gelecek nesillere karşı en büyük görev ve sorumluluklarımızdan birisidir. Saygılarımla. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.