30 Ocak 2017 Pazartesi

Birinci Dünya Savaşı'na Giriş



Bahriye Nazırı ve Ordu Kumandanı Cemal Paşa, Yakup Kadri ve Falih Rıfkı ATAY ile yaptığı bir sohbet esnasında Osmanlı İmp.'luğunun 1'nci Dünya Savaşı'na girişini şöyle anlatıyordu;

"İstanbul ve Boğazların, Almanya’ya karşı savaşa girmesi halinde Rusya'ya bırakılacağına ilişkin İngiliz ve Fransızlarca onaylanmış belgeler vardı. Ordumuz ve donanmamızın yeter kudrete sahip olması için BÜYÜK BİR DEVLET ile anlaşmaya mecbur idik. Hazine de bomboştu, memura aylık bile ödeyecek vaziyette değildik. Ne iç, ne dış devlet borçlarını veremez hale gelmiştik. Fransa’ya ben ve Maliye Nazırı Cavit Bey beraberce gitmiştik. İngiltere’den de Tevfik Paşa ve Rauf Bey eli boş dönmüşlerdi. Harp, kapımızın eşiğindeydi. Tarafsız kalmamız da mümkün değildi. Almanların verdiği "25 milyon Reşad Altını" bu şartlar içinde çarelerin en sıcağı geldi ve kabullendik.."

O tarihte  yapılan bu değerlendirme sonucu, Sadrazam Said Halim Paşa yalısında (Yeniköy Anlaşması) GİZLİ BİR İTTİFAK yapılıyor, ancak, bundan ne Meclis üyelerinin, ne Padişahın, ne de diğer nazırların haberi olmuyordu. Kabinenin Ermeni Bakanları durumu öğrenince protesto ediyor ve ayrılıyorlardı. Ancak, alınan karar doğrultusunda hem Enver Paşa hem de Cemal Paşa'nın 29 Ekim 1914'te, Goeben ve Breslau yani Yavuz ve Midilli zırhlılarındaki  Alman Komutan ve askerlerine, Rusya ve Kırım sahillerini bombalama emrini bizzat, yazılı olarak vermeleri sonucu savaşa giriyorduk.

Müttefik seçimi ve savaşa girme kararına Mustafa Kemal, İsmet İnönü (yazılı olarak), Kazım Karabekir ve diğer karargah subayların yaptığı sözlü itirazlar sonuçsuz kalmıştı. Almanların bizim savaşa girmemizde en önem verdikleri husus ise, Halifenin Cihad ilanı idi. Ancak, ilerleyen zamanda sonucu yaşayarak öğreneceklerdi. Böylece Osmanlı tarihinde ilk defa genel seferberlik ilan ediliyor, o tarihe kadar askerlikten muaf tutulan medrese öğrencileri ve gayrimüslimler silah altına alınıyor, Şeyhülislamın gürültülü nümayişi ve protestosuna rağmen bazı vakıfların gelirlerine el koyuluyordu.

Tüm Cepheler (Sınırlarımız içinde veya sınırlarımız dışında Müttefikleri takviye) için toplanan asker sayısı 1,5 milyona ulaşıyor ve savaş, İmparatorluğun yıkılışı ile sonuçlanıyordu. 

İşte, her şeyini kaybetmiş bir ulus, Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve kıymetli silah arkadaşlarının gayret ve önderliğinde genç Türkiye Cumhuriyeti'ni kurarak yeni nesillere emanet ediyordu. Bu emanete sahip çıkmak, onu içeriden ve dışarıdan gelecek her türlü tehdide karşı birlik ve beraberlik  içinde korumak her Türk vatandaşının birinci vazifesidir. 

Ancak, unutulmamalıdır ki; tarih derstir ve tekrarını önlemek için "Neden ve Nasıl" soruları hep sorulmalı, sonucu üzücü ve hukuki de olsa cevap aranmalıdır. Saygılarımla.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.