II'nci Mahmut tarafından iki yüz yıllık dönemi kapsayacak şekilde başlatılan Batılılaşma sürecinin boyutları eğitim, hukuk, siyaset gibi kıyafete de yansımıştı. İlk değişim, askeri kıyafette ve şapkada meydana gelmiştir. Ancak, Avrupa usulü şapkaların namaz kılarken zorluk çıkarması üzerine sipersiz bir şapka kullanımına ihtiyaç duyulmuştur. Serasker ve Kaptan-ı Derya Koca Hüsrev Paşa'nın Akdeniz seferi dönüşünde Fas'ta yerel halkın kullandığı, mavi püsküllü fesleri kalyoncu askerlerine giydirmesi ve bunun benimsenmesi üzerine, II'nci Mahmud'un fermanı ile fes, imparatorluğun resmi şapkası olmuş ve ilk ihtiyaç olarak Tunus’a elli bin adet sipariş verilmiştir.
Fes, 1840'lardan itibaren süvari ve topçu hariç, Osmanlı askerlerinin üniformasının bir parçası haline gelmiştir. Bu esnada Halk, kıyafet konusunda serbest bırakılmıştır. 1829'den 1925 yılına kadar kullanılan fesi, Tanzimat döneminde, İstanbul'da sivil- asker bütün görevliler giymiş, "sarık" ise resmi olarak yalnızca ulema tarafından kullanılmıştır. Fesin yüzyıllar boyu kullanılan sarığın yerini alması önemli bir yenilik olmuş, bu yüzden imparatorlukta lehte ve aleyhte birçok görüş ileri sürülmüştür. Fes için, ayrı bir "Bakanlık" kurulmuş, yayımlanan nizamname ile, fesin nerelerde giyileceği, kimlerin ne tür fes kullanacağı belirlenmiştir. İstanbul Defterdar'da bir fabrika kurularak fes yapımına da başlanmıştır.
II.Mahmud’un neden kıyafetle uğraştığını ve bu inkılâbın önemini o tarihte İstanbul’da yaşamış olan bir İngiliz gazeteci şöyle ifade etmekte idi; “Kıyafette ıslahı meydana getirebilmek için fazla enerji sarf edildi. Çünkü kıyafet halkı Avrupalılardan ayıran büyük bir maniaydı. II. Mahmud Batı kıyafetini önce kendisi benimseyen ve isteyenlerin de sakallarını kesebileceklerini irade eden ve yeni kurduğu ordusunu tam bir Avrupa ordusu olarak görmek isteyen bir padişahtı. Başa kavuk yerine fesin geçirilmesi, şalvar, cepken setre, pantolon giyilmesini sağlamak istemişti. Yenileşme hareketlerinde çok ileri gittiği için muhafazakâr çevreler tarafından "Gavur Padişah" olarak anılmıştır.”
Cumhuriyet ilan edildikten sonra da ele alınan bu konuda, 2 Eylül 1925’te Bakanlar Kurulu kararnamesi ile bütün memurlar için ( ordu ve donanma mensupları ile ulema ve hakimler hariç) Avrupa’da kullanılan elbise ve şapkanın giyilmesi zorunlu kılınıyor, Bir başka kararname ile ise din adamı hizmetleri için kıyafet olarak beyaz sarık ve siyah lata belirleniyor ve dinî kıyafetlerin sadece görev başında giyilebileceği, hizmet dışında ise şahsi elbiselerini kullanacakları karara bağlanıyordu.
25 Kasım 1925 tarihinde 671 sayılı yasayla ‘Şapka İktisası’ Kanunu kabul ediliyor ve milletvekilleri ile bütün memurlar için şapka giyme zorunluluğu getiriliyordu. Halkın diğer tüm kesimleri ise kanun kapsamı dışında tutuluyordu. Sonraları asker, polis, denizci ve öğrenci üniformalarına da hizmete yönelik ilave düzenleme getiriliyordu.
3 Aralık 1934’te ise 2596 sayılı Kanun ile "Ruhanî kisvenin sadece mabette giyileceği, ibadet ettikten sonra çıkarılacağını" içeren Müslim ve Gayrimüslim bütün ruhanilere yönelik yapılan değişiklik ile kesin bir düzen getiriliyordu. Bu düzenleme Katoliklerin tepkisine yol açmasına karşılık Protestanlarca daha ılımlı karşılanmıştı.
Dün, Sultan ve Halife II'nci Mahmut'a söylenenlerle bugün Atatürk'e söylenenler arasında bir benzerlik yok mu sizce? Saygılarımla.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.